MAKRO paşa

Mikronon Makro Yansımaları

30 Aralık 2011 Cuma













» “Fikirlerini ve söylediklerini asla kabul edemem..Ama onları söyleme hakkını ölünceye kadar savunurum..”

Voltaire



» Açlıktan ölmek üzere bulunan bir köpeği kurtarınız, sizi ısırmayacaktır. İnsan ile köpek arasındaki başlıca fark budur”

Mark Twain



» Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç varır.

Mirabeau





» Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır.Güzel Sözler

Bernard Shaw



» Akıllı görünme çabası, çoğu zaman akıllı olmayı engeller.

La Rochefoucauld



» Akıllı kimsenin lisanı kalbindedir. Düşünerek söyler.

Hz.Ali (r.a.)



» Akıllı konuşur, çünkü onun söylemek istedikleri var; aptal konuşur, zira kendinin bir şeyler söylemek mecburiyetinde olduğunu sanır.

Plato



» Aklın güzelliği dil ile, dilin güzelliği söz ile, kişinin güzelliği yüz ile, yüzün güzelliği göz ile belli olur.

Yusuf Has Hacip



» Alkış zayıfların amacı ve sonudur.

C.Colton





» Alkışı en sessiz karşılayan,alkışı haketmiş demektir.

Emerson



» Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.Anlamlı Sözler

Andre Gide



» Aptalın sevgisi, ayının sevgisidir; kini sevgidir, sevgisi kindir.

Mevlana



» Ayakta ölmek, diz üstü yaşamaktan daha iyidir.

G.Washington



» Bana “Seni anlamıyorum” demen hak etmediğim bir övgü, fakat senin de hak etmediğin bir sövgüdür.

Halil Cibran



» Bana arkadaşını söyle,sana kim olduğunu söyleyeyim.Anlamlı Sözler

Cervantes



» Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.

Hz.Ali (r.a.)



» Başarılarını gizlemek, en büyük başarıdır.

La Rochefoucauld



» Başarının sırrı , uğraşılan konuya hakim olmaktır.

Benjamin Disraeli



» Başkalarını hep bağışla, kendini hiç bağışlama.

Syrus



» Başkalarının bilgisi ile bilgin olsak bile ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.

Montaigne



Başkalarının kusurlarını tartarken, parmağıyla terazinin kefesine bastırmayan insan pek enderdir.

Baron Langenfauld



Başkası düştü mü “çürük tahtaya basmasaydı” deriz.Kendimiz düşünce,bastığımız tahtanın çürük olmasından şikayet ederiz.Özlü Sözler

Cenab Şahabettin



Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır.

Hint Atasözü



Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur.

Konfüçyüs



Bilgi bir ışık gibidir. Onu kullanırsanız daha parlak olur, kullanmazsanız söner.Özlü Sözler

Alexander Everett






«İtin (köpin) duası kabul olunsaydı kten kemik yar»

28 Aralık 2011 Çarşamba

Gözler yaşarmadıkça gönüllerde gökkuşağı oluşmazJ.V.Cheney




Herkes aynı fikirdeyse, hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir. Mevlana






1925’te Izmir’in Menemen ilçesinde dogdu.Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek ögrenimini yarida birakti, gazete ve dergilerde çalisti. Demokrat Izmir Gazetesi Genel Yayin Müdürlügü ve Basyazarligindan Ankara’da Bilgi Yayinevi Danismanligina geldi (1973-1980). Senaryolarinda Ali Kaptanoglu adini kullandi. Belli basli filmleri: Yalnizlar Rihtimi (Lütfi Akad), Atesten Damlalar (Memduh Ün), Rifat Diye Biri (Ertem Gönenç), Soför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini Istanbul (Aydin Arakon).


11 Ekim 2005 tarihinde Istanbul'da yasamini yitirdi..


NE KADINLAR SEVDİM ZATEN YOKTULAR




Ne kadinlar sevdim zaten yoktular

Yagmur giyerlerdi sonbaharla bir.

Azicik oksasam sanki çocuktular,

Biraksam korkudan gözleri sislenir.

Ne kadinlar sevdim zaten yoktular

Böyle bir sevmek görülmemistir.

Hayir, sanmayin ki beni unuttular.

Hala arasira mektuplari gelir.

Gerçek degildiler, birer umuttular

Eski bir sarki, belki bir siir

Ne kadinlar sevdim zaten yoktular.

Yalnizliklarimda elimden tuttular

Uzak fisiltilari içimi ürpertir.

Sanki gökyüzünde birer buluttular,

Nereye kayboldular simdi kim bilir.

Ne kadinlar sevdim zaten yoktular

Böyle bir sevmek görülmemistir.






27 Aralık 2011 Salı

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:“Allah, ’minlerden canla ve mallarını cennet kendilerinin olmak üzere san alştır. Allah yolunda savaşırlar, ölrler ve ölrler. Bu (z) Allah’ın üzerine botur. (Allah) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da (böyle söz vermiştir). Kim Allah’tan daha çok nde durabilir? O halde Allah ile yapğız bu aşverinizle sevinin. Geekten bu büyük bir kazançtır.”Tevbe 111










24 Aralık 2011 Cumartesi

8 Aralık 2011 Perşembe

7 Aralık 2011 Çarşamba



Mevlana’nın Sözleri A:




Mademki kendinde bir dert veya pişmanlık hissediyorsun; bu, Allah’ın sana olan yardımının ve sevgisinin bir delilidir.



Sen değerinle ve düşüncenle, iki âleme de bedelsin, ama ne yapayım ki kendi değerini bilmiyorsun.



Bazı insanlar vardır ki selam verirler ve selamlarından is kokusu gelir. Bazıları da vardır ki selam verirler ve onların selamından misk kokusu gelir.



Denizin kenarına kadar, ayakların izi vardır. Ama denize girdikten sonra ne iz kalır, ne işaret.



Sen bizim suretimize [yüzümüze] değil, siretimize [ahlakımıza] bak.



Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Hz.Muhammed (S.A.V)






Donaldson: “Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir. “




Elif Şafak - Firarperest

Mor harflerle yazılmış bir yazı...



Şehrin kalabalık bir semtinde, trafiğin yoğun olduğu bir saatteyiz. Yağmur çiseliyor hafiften. Yağmur hem ince ince yağıyor hem her damlada bütün şehri altüst etmeyi başarıyor. Bir otobüs yanaşıyor durağa. Yolcularını alıyor, yolcularını bırakıyor. Otobüsün arka tarafında camdan dışarı bakan bir adam var. Orta yaşlı bir adam. Ne şişman ne zayıf. Ne esmer ne sarışın. Belki bir devlet kurumunda çalışıyor ya da özel bir şirkette. Dalgın, durgun bakıyor etrafa. Koşturan insanlara, renklere, desenlere, insanlığın hallerine… Derken aniden bir şey dikkatini çekiyor. İleride bir apartmanın yan cephesinde mor boyayla yazılmış bir yazı duruyor: EDEP YA HU EDEP, BUGÜN BİR İYİLİK YAP.



Adam gözlerini kırpıştırarak bakıyor yazıya, tekrar bakıyor. Öylesine alışkın ki başka türlü duvar yazıları görmeye, bunu yadırgıyor. Halbuki çöp dökmemeyle ilgili bir yazı görse yadırgamazdı. Ya da siyasi içerikli bir yazı olsaydı. Filanca partiyi tutanların ya da falanca partiye kızanların yazdığı bir yazı. Veya bir aşk ilanı olsaydı… “Zeynep seni seviyorum…” gibi bir şey mesela. Ya da “kömür gözlüm… ” Onları da yadırgamazdı. Her şehirli insan gibi adamın da gözleri alışkın orda burda bu tür yazılar görmeye. Ama bu seferki yazı farklı. Kim yazmış acaba? Niye yazmış? İnip bakmak istiyor bir an. Yakından görmek. Dokunmak harflere. Ama otobüs tam o an hareket ediyor. Adam hiç düşünmeden yerinden kalkıp otobüsün arka tarafına gidiyor ve yüzünü cama yapıştırıp, oradan bakıyor duvar yazısına. Bakabildiği kadar bakıyor. Ta ki harfler ufukta minnacık birer nokta oluncaya dek.



Genç kız üniversite öğrencisi. Henüz ikinci sınıfta. İdealist, girişken, azıcık romantik, deli dolu, okumayı seviyor, müziği ve sinemayı da. İsmi önemli değil. Yeliz ya da Ayşegül, fark etmez. Sosyal Bilimler okuyor ya da mühendislik. Sınavı var bugün, üstelik geç kalmak üzere, koşturuyor yollarda. Kampustan içeri girerken gözü bir an için yan tarafta duran satıcıya takılıyor. Satıcının tezgâhının üzerinde elmalar, armutlar, portakallar dizili. Her bir meyva öbeğinin üzerinde fiyatının yazılı olduğu bir karton var. Ve el arabasının kenarında bir kağıt, üzerinde mor harflerle yazılmış bir yazı duruyor. Genç kız hayretle bakıyor yazıya. İnanamıyor gözlerine. Sınavı filan unutuyor bir an. Yaklaşıyor. “Sen mi yazdın bu yazıyı?” diye soruyor satıcıya. Satıcı esmer zayıf bir adamcağız. Sigaradan sararmış dişlerini saklamaya çalışarak, yarı mahçup gülümsüyor. “Yok ben yazmadım. Az evvel yaşlı başlı bir adam geldi, bunu verdi. Ben de sevdim. Aldım koydum oraya.” Genç kız usulca yazıya dokunuyor. Bir çiçeğe dokunur gibi. Portakal kokuyor yazı. Güzellik kokuyor. Sükûnete, sadeliğe, huzura ve uyuma davet ediyor. Kim yazmış acaba? Niye yazmış? Çantasından bir defter çıkarıyor, gördüğü yazıyı aynen defterine geçiriyor:

EDEP YA HU EDEP, BUGÜN BİR İYİLİK YAP.



Gecenin bir saati, şehrin bıçkın yüzü, kenar semti. Pavyonların önünde taksiler bekliyor, sokak aralarında alacaklılar kavga ediyor, sarhoş bir adam ağaç altına kusuyor, tam şu anda birileri birilerini dolandırıyor, yalanlar söyleniyor, sahte kahkahalar atılıyor, hüznün üstü örtülüyor, makyaj makyaj üstüne. Şehir bu saatte hiç olmadığı kadar hırçın ve kızgın. Ve tüm bu keşmekeşin ortasında bir hayat kadını yürüyor tek başına. Rimeli akmış ağlamaktan. Hırpalanmış. Yaşamak istemiyor. Bu gece intiharı düşünüyor.

Rastgele bir taksiye biniyor. “Anadolu yakasına geçeceğiz” diyor. Halbuki geçmeyecek. Boğaz Köprüsü’nde inecek. Oraya kadar taksimetre ne yazmışsa kuruşu kuruşuna ödeyecek ama. Herkes onu aldattı hayatta ama o kimseyi dolandırmadan gidecek ölüme. Planı böyle. Taksici güngörmüş adam, dikiz aynasından bakıyor, bir şey söylemiyor. Anladı mı acaba yolcusunun intihara gittiğini?Köprünün ortasında yavaşlıyor taksi. “Abla,” diyor taksici. “Bak bana bugün ne geldi?” Kadın evvela anlamıyor söyleneni. Taksici ısrarla ona bir yirmi lira uzatıyor. Minnacık bir yazı yazılı üzerinde, mor harflerle. “Sende kalsın” diyor taksici. “Çantanda taşı. Moral verir. Yüreğini ferah tutarsın.”

Kadın başını eğiyor. Bütün gece bastırdığı hüzün balon gibi kaçıyor elinden. Tutamıyor. “Ağlama be abla,” diyor taksici. “Ağlama bak beni de ağlatacaksın.”

Sabaha karşı İstanbul. Taksici ve hayat kadını deniz kenarında köfte ekmek satan seyyar satıcının önünde duruyorlar. Sessizce denize bakıyorlar. Ödeme zamanı gelince kadın kendisine verilen yirmi lirayı uzatıyor. “Bana iyi geldi, belki başkasına da iyi gelir… “



Otobüsteki adam duvarda bir yazı gördü. Öyle bir yazı ki çıkmadı aklından. Aynı gün uğradığı bankada sıra numarası için makineden bir kağıt aldı. Duvarda gördüğü yazıyı oraya yazdı. Banka sırası kendisine gelince bu kağıt parçasını minik kutunun içine bıraktı. Bir sonraki banka müşterisi yaşlı bir adamdı, emekli öğretmen Muzaffer Bey. Tesadüfen aynı vezneye gelince yazıyı buldu, bir kağıda not etti. O gün bir üniversitenin yakınlarında işi vardı. Meyve satan satıcının yanından geçerken dayanamadı, yazıyı ona verdi. On dakika sonra oradan geçen üniversite öğrencisi genç kız yazıyı gördü, sevdi. Yirmi liranın üstüne yazdı. Aynı gün marketten alışveriş yapınca o yirmi lirayı kullandı. Para gün içinde elden ele dolaştı ve en nihayetinde bir taksi şoförüne ulaştı. Taksici baktı yazıya, sevdi. Gece arabasına binen hayat kadınına verdi.

Köfteci kendisine uzatılan parayı aldı. Üzerindeki yazıya bakakaldı. Yüreğinin bir yeri ışıldadı. Bir hayır yapmak istedi, tanımadığı bir cana yardım etmek, güzelliğe vesile olmak…. Yazıyı kağıda geçirip kamyonetinin duvarına astı. Orada köfte ekmek yiyen bütün müşteriler gördüler ve başka başka yerlere yazdılar. Bir fısıltı gibi yayıldı yazı. Rüzgâr gibi yayıldı.



EDEP YA HU EDEP, BUGÜN BİR İYİLİK YAP!

İnsanoğlunun en zor koşullar altında bile nazik, cesur, cömert, güzel ve güçlü olabileceğini gösterebilen herkesten ilham almalıyız.



BUGÜN ÖLÜRSEM



Bugün ölürsem

Kuşları susturun bugün ölürsem

Bırakın pirinç kafeslerinin parmaklıklarının arasından gözlerini dikip

Annemin ağlamasını izlesinler

Saatlerin dümdüz suratlarını siyah kumaşla örtün

Ve alarmları kapatın

Derenin çamurlu suyunu da susturun

Fısıldayın dereye “O öldü, O öldü” diye

Bugün ölürsem

Yatağımın altındaki kâğıtları

Kömürden yapraklara dönene kadar yakın

Ki ölmüş sesim de sussun

Ve hatıramı utandırmasın

Bugün ölürsem

Kutusundan içmelisiniz sütü büyük bir şehvetle

Alışveriş merkezindeki bütün kör hayaletlerin

Ve kibirli mankenlerin

Ve alışveriş merkezi tanrılarının önünde

Kişneyip çığlık atmalısınız

Sağlam bir patırtı koparmalı

Sıkı bir şamata yapmalısınız orada

Öyle gürültülü olmalı ki

Kuşlar, gökyüzü, yağmur susmalı

Bugün ölürsem çıldırmalı ve özgür olmalısınız

O soğuk yüzlü mankenlere yaklaşıp

Ayakkabılarını çıkarmalı

Ve ayak parmakları var mı diye bakmalısınız

Ve eğer varsa

(Bence keskin olmayan koyu kahve tırnakları da vardır)

Manken eti nasılmış diye

Bir tadına bakmalısınız

Ayakkabılarını öpmelisiniz ve sakar dilinizle emmelisiniz

Bunu da ölmemiş olan alış-verişçi insanların

Ve parfüm standındaki bayanların önünde yapmalısınız

Herkese haykırmalısınız “O öldü, o öldü” diye

Ve benim hayal ettiklerimi yapmalısınız

Markete gidip

Elmalardan sulu ısırıklar alıp

Sonra elmaları geri koymalısınız

Doğru dürüst tanımadığınız insanları tutkuyla öpüp

Başlarını döndürmelisiniz.



-----------------------------



Henüz 10 yaşındayken, ABD’de “Dünya Çocuklarının Durumu” konulu bir basın konferansında yaptığı konuşmada ağzından şu sözler çıkıyordu.



"Ben diğer çocuklar için buradayım.

Buradayım çünkü önemsiyorum.

Buradayım çünkü her yerde çocuklar ıstırap çekmekte

Çünkü kırk bin insan her gün açlıktan ölmekte

Buradayım çünkü o insanların çoğu çocuklar

Anlamalıyız ki, fakirler her yanımızda ve biz onları görmezlikten geliyoruz.

Anlamalıyız ki, bu ölümler önlenebilir!

Anlamalıyız ki, üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar da tıpkı bizim gibi düşünür, endişelenir, güler ve ağlar.

Anlamalıyız ki, onlar bizim rüyalarımızı görüyor, biz de onların rüyalarını!

Anlamalıyız ki, onlar biziz, biz de onlar!

Rüyam; 2000 yılına kadar açlığı bitirebilmek!

Rüyam; fakirlere bir şans verebilmek!

Rüyam; her gün ölen kırk bin insanı kurtarabilmek!

Rüyam gerçekleşebilir ve gerçekleşecek,

Eğer hepimiz geleceğe bakıp oradaki parlayan ışığı görebilirsek.

Eğer açlığı görmezlikten gelirsek o ışık sönecek.

Eğer hepimiz yardımlaşır ve beraber çalışırsak o ışık yarının umuduyla büyüyecek ve özgürce parlayacak…”

Günün Sözü: Hayallerinizi kovmayınız, çünkü onlar gittiler mi, belki siz kalırsınız, fakat artık yaşamıyorsunuz demektir.[Mark Twain]

visit BANNERQUEENS.COM today!


3 Aralık 2011 Cumartesi